cindrellaundertheumbrella@hotmail.com

31 Ekim 2010 Pazar

Fashion illustrations

Yaratıcılık, yetenek, çizim, el becerisi, sanatsal bakış açısı, gözlem gücü... Bakmaya doyamadığım illüstrasyonlar!

Sabine Pieper


Noumeda Carbone


Kris Atomic


Nuno Dacosta


Caroline Andrieu

29 Ekim 2010 Cuma

Fashion's Night In!


Geride bıraktığımız Fashion's Night Out etkinliğinden sonra sırada Fashion's Night In var. Bu sefer mağazalar değil internet siteleri katılıyor. 1 Kasım günü etkinliğe katılan markalar ve internet alışveriş siteleri özel indirimler ve hediyelerle 2. bir alışveriş şenliği yaratmayı amaçlıyor. Türk alışveriş siteleri bu etkinliğe katılmasa da listede tanıdık birçok site var, asos, louisaviaroma, net-a-porter... Vogue Türkiye bir de Fashion' Night In'e el atsa internet alışverişine destek verse hiç fena olmaz:) Vogue.com'un düzenlediği bu etkinliğe hangi sitelerin katıldığını görmek için tıklayın!

28 Ekim 2010 Perşembe

I want to look like...

Bu kış böyle görünmek istiyorum! Şık, elegan ve geçmişten izler taşıyan...

First Vogue Cover in the History!

Bugün moda ve dergi denince akla ilk Vogue geliyorsa seneler önce de durum pek farklı değilmiş. İlklerin dergisi olmuş hep. Kütüphanenin tozlu raflarında bulup sizinle paylaşmak istediğim Vogue'un ilkleri var sırada. İşte tarihteki ilk Vogue kapağı...
***
When it's said fashion and magazine, we first think Vogue. It has been the same for the hundred years. When i was at th library searching for something else, i found a Vogue book and wanted to share with you. Here are the Vogue's firsts!. This is the Vogue's premiere cover...


Nisan 1901'de ise ilk renkli Vogue kapağı yayınlanmış. İlüstrasyon Allan Gilbert'e ait.

First colored cover was published in Apris 1901. Allan Gilbert made the illustration.

Ve ilk renkli fotoğraflı kapak Temmuz 1932'de yayınlanıyor. Fotoğrafı çeken ise sonradan derginin baş fotoğrafçısı olan Edward Steichen. Kapaktaki bronzlaşmış model atletik, aktif ve sağlıklı kadınların sembolü olmuş. Şimdiki kapakları düşününce ne kadar da garip geliyor değil mi? Nereden nereye...

Edward Steichen, then the magazine's head photographer, took this picture for the july, 1932 cover. The tanned figure with the beach ball became the symbol of the new type of athletic, active and healty woman.

26 Ekim 2010 Salı

An Ordinary Day

Annemle ne zaman ayakkabı alışverişine gitsek o mutlaka en rahatını gösterip bunu al kızım derdi, ben de nerede rahatsız ama şık bir ayakkabı görsem onu alırdım mutlaka. Bu ayakkabıları görüp beğendiğim zaman annemin lafları çınladı kulağımda. Onsuz ama onun istediği gibi bir ayakkabı alıyordum. Evet büyüyorum galiba.




Ayakkabı / Shoes: Casa Rossi- Boyner

Jeans : Gifted DKNY Jeans

Çanta / Bag : Koton

Yüzük / Ring: H&M

Hırka / Cardigan: Maine New England- Debenhams

23 Ekim 2010 Cumartesi

Italy trip - Rome

Buongiorno Roma! diyerek Termini tren istasyonuna ayak basıyoruz. Roma bize bir kıyak çekiyor ve güneş yüzümüze gülüyor. Kabanlarımızı, atkılarımızı çıkarıp bir an önce otelimize gitmenin hayalini kuruyoruz. Ama ilk terslikle karşılaşıyoruz. Otelimize giden otobüs o gün çalışmıyor. Roma'da metro ağı çok uzun değil dolayısıyla her yere gitmiyor. Bizim gideceğimiz yer de nehrin diğer tarafında Trastevere! Biletimizi alıp başka bir otobüse biniyoruz ama sonraki günler hiç bilet almıyoruz:) Gözlemlediğimiz kadarıyla kimse de almıyor zaten. Sonra Roma'da yaşayan arkadaşımız Katerina'ya soruyoruz ve bunun bir alışkanlık haline geldiğini ve pek bilet alınmadığını öğreniyoruz ama kontrollerin sıkılaştığını ve denk gelmediğimiz için şanslı olduğumuzu da söylüyor:)

Yanımıza aldığımız kocaman haritayla uzun bir yürüme mesafesinden sonra varmak istediğimiz noktaya ulaşıyoruz. Eğer Roma'ya gidicek olursanız bence sokak sokak gösteren büyükçe bir harita almanız yararınıza olur hatta bizimkinin üstünde otobüslerin rotalarını da gösteriyordu çok işimize yaradı diyebilirim.

Şehrin ortasından Tevere nehri geçiyor ve nehrin üzerinde bolca köprüler mevcut. Kimisi trafiğe kapalı. Şehre ilk bakışımızı Ponte Sisto'dan gerçekleştiriyoruz. Sonra doğruca odamıza.

Trastevere, Roma'nın pek de turistik olmayan ve Romalıların Trastevereli olmakla gurur duydukları bir yermiş. Biz çok seviyoruz. Kendine has çok şirin bir kasaba tadında. Kaldığımız yerin altında bir pizza fırını vardı kokularıyla doyduk:) Odanın camından dar Trastevere sokaklarından biri...


Kaldığımız yere otel demek pek de doğru olmaz aslında. 2 odalı bir Bed&Breakfast demek daha doğru olabilir. Çok şirin döşenmiş ve içerisinde bilgisayardan, play stationa kadar herşey düşünülmüş. İçindeki küçük mutfağı da bizim için doldurulmuştu. Odamızın güzelliğiyle keyfimiz yerine geliyor.


Haritayı yatağın üzerine serip bir rota oluşturuyoruz. Sonra hazırlanıp sokağa çıkma vakti ama hava koşullarının bu denli sıcak olmasını beklemiyorduk. Zira diz üstü çizmelerimle soğuğa hazırdım ama sıcağa hayır:)

Banyomuzun ışıkları açıldığında soft müzik çalmaya başlıyordu:) Evet herşeyi düşünmüşler...

Gezinin rehberi olarak harita bende. Harita okumada, yer yön bulmada usta oldum:)
İlk durak Vittorio Emanuele II anıtı. 1870'de İtalya'nın birleşmesi şerefine yapılmış. İtalyanlar bu anıtı pek sevmezmiş, Düğün pastası gibi diyorlarmış. Haksız da sayılmazlar hani.

Anıtın tepesinden Roma'ya şöyle bir göz gezdiriyoruz.
Anıtın tam karşısındaki yoldan devam edince Fontana di Trevi'ye ulaşıyoruz, namı diğer Aşk çeşmesi:) Çeşmeyi ilk başta göremiyoruz bile turistlerle çevrilmiş. Yeterince azimli olursanız eğer siz de çeşmeye para atıp fotoğraf çektirebilirsiniz:) Benim ki tam bir azim örneği:P






Aşk çeşmesini geçip Trinita dei Monti'ye doğru ilerliyoruz. Katerina burada bize katılıyor. Arkada gördüğünüz ( ya da kalabalık yüzünden göremediğiniz:) meşhur ispanyol merdivenleri.
Merdivenlerden çıkıp şehre bir de buradan bakmayı ihmal etmiyoruz. Merdivenlerin en tepesinde bulunan Trinita dei monti kilisesi...
İspanyol merdivenlerini arkamızda bırakıp Piazza del Popolo'daki bir cafede soluklanıyoruz. Ve sanırım şimdiye kadar yediğim en güzel dondurmayı tadıyorum burada. İtalya'ya gidipte Gelato yemeden dönmek olmaz ama fiyatlar çok değişken. Bir topuna 5 euro diyen de duyduk:) Sonra tekrar İspanyol merdivenlerinin olduğu meydana dönüyoruz bu sefer amaç alışveriş. Ünlü markaların mağazaları yine bu cadde üzerinde sıralanmış. Mümkünse yanınıza kredi kartı almayın ya da sizi mantıklı düşünmeye yönlendiricek arkadaşlarla gidin aksi takdirde eliniz dolu ama cebiniz boş ayrılabilirsiniz:)
Hava kararmaya başlıyor bize de yorgunluk çöküyor. Geldiğimiz gibi dönüyoruz, ayaklarımız artık bizi taşımıyor. Emanuele anıtına bir de gece bakıyoruz. Roma trafiğiyle karşılaşıp mutlu oluyoruz. Evet her metropolde trafik var yaşasın:)

Biz yorgunlukla gözlerimizi kapatırken sabah kepenkli yerlerin aslında birer bar, cafe ve restauranta dönüştüğünü en acı şekilde öğreniyoruz. Gece yarısına doğru müzik sesi odamızı olduruyor. Sokaktaki 3-5 kişi 100 kişi oluyor. Bir nevi Asmalımescite dönüşüyor şirin mahallemiz. Ama bize o kadar da şirin gelmiyor artık:) Çünkü uyumak istiyoruz ve uyuyamıyoruz huysuz ihtiyarlar gibi mızmızlanıyoruz:) Evet tüm gün o kadar gezmemiş olsak muhtemelen biz de sokakta eğleniyor olurduk.
Gece 3e doğru herkes evine dağılıyor, biz de rahat bir uyku çekiyoruz ve Roma'daki son günümüze uyanıyoruz. Sokaklarda smartlar ve miniler...
Bu sefer Emanuele anıtının hemen arkasında Michelangelo'nun 1534'te tasarladığı meydana gidiyoruz, Il Campidoglio.

Sanırım günlerden Cumartesi olduğu için her yerde gelinler var. Bir ara oturup gelini, misafirleri bile inceliyoruz, İtalyan düğünü nasıl olur fikir edinmeye çalışıyoruz:)
Campidoglio'nun hemen yanından devam edince bizi antik kalıntıların olduğu Forum'a götürüyor yol. Kalıntı diyince bizim aklımıza 3-5 eser geliyor ama gidince anlıyoruz ki tüm şehir olduğu gibi duruyor:)


Roma'nın en bilindik figürü Colosseum'da sıra. Bir insan seli de burada ve kuyruk beklemeye hiç niyetimiz yok. İçine girmeyerek çok şey mi kaçırdım bilmiyorum. Girenler varsa söylesin lütfen:)

Ve Colosseum'dan çıkıp Vatikan'a gitmek üzere bir otobüse atlıyoruz. Hava da iyiden iyiye bozmaya başlıyor ve her gün yanımızda şemsiye taşıyan biz o gün almıyoruz, ne kadar şanslıyız:) Upuzun bir yolun başında San Pietro kilisesi karşılıyor önce. Yürüdükçe daha da görkemli hale geliyor. Tüm meydanı dolaşan kuyruğun şaşkınlığını atamıyoruz önce. Uyanık girişimci italyanlar kuyrukta yer satmaya çalışıyorlar. Ama sonu gelicek gibi değil. Resme dikkatlice baktığınızda görüceğiniz insan kalabalığı daha kuyruğun yarısı bile değil. Kuyruğun sonunda Xray cihazları var sizi iyice taradıktan sonra içeri geçebiliyorsunuz ama avluya giriş serbest.
2 saat kuyrukta beklemeyi göze alamıyoruz, zaten son günümüz ve akşama uçağımız var. Öğleden sonra daha boş olduğunu söyledikleri için biz de 2 civarı gidiyoruz ama yok yeterli olmuyor. Sonra kendimizi avutuyoruz zaten o kadar da merak etmiyorduk diye:)
Vatikan'ı İsviçre ordusu koruyor ve kıyafetleri harika:)

Vatikan'ı terk ediyoruz ve Roma'da görülecekler top 1o listesinde yer alan Castel Sant'angelo'ya gidiyoruz zaten birbirlerine çok yakınlar. Ardından nehri tekrar geçip aklımızda kalan son şeyleri satın almak için tekrar ispanyol merdivenlerinin oradaki caddelere gidiyoruz.
İtalyanca adıyla Gelato yani dondurma yazısını her gördüğümde ağzım sulanıyordu. Bir de böyle süsleyip sunmuyorlar mı bayıldım. Sevgili Mado ve Ali Usta evet sizin de böyle şeyler yapmanızın zamanı geldi bence:)

Ve Roma'dan hüzünle ayrılıyorum. Ben bu şehri sevdim ve özledim. Gidilip görmeye gerçekten değer diyorum. Her yerinde bir tarih yatıyor ve ruhu var. Mümkünse 2-3 gün ayırıp keyifli keyifli gezin Roma'yı. Yanınızda bir de sevgiliniz varsa işte o zaman hem Roma'ya hem de sevgilinize tekrar aşık olabilirsiniz:) Yok hayır ben sevgilisiz gittim belki bi gün o da olur:)

---
Roma'ya gidicekler için işte görülmesi gereken Top 10:
1-Vaticano (Vatikan)
2-Piazza San Pietro (San pietro meydanı/Vatikan)
3-Capppella Sistina (Sistine Şapeli/ Vatikan)
4- Castel Sant'angelo ( Saint angel kalesi)
5-Colosseo
6-Fontana di Trevi( Aşk çeşmesi)
7-Foro Romano(Forum)
8-Monumente Vittorio Emanuele II (Emanuele anıtı)
9-Campidoglio
10-Trinita dei Monti(İspanyol merdivenleri)
---
Ve son sözler:)
  • Roma'nın biraz tehlikeli olduğunu duyduk ama çok şükür başımıza bir şey gelmedi, dikkatli olmanızda fayda var, cüzdan, pasaport iyi koruyun.
  • İtalyanlara baya bi benziyoruz, o kadar çok yanımıza gelip İtalyanca konuşmaya çalışan oldu ki artık turist değiliz moduna girdik:)
  • Siyahlara karşı bence çok büyük ayrımcılık var. Tüm siyahların sokaklarda çanta sattıklarını veya mağazalarda bodyguard olduklarını gördük başka bi iş yapanına rastlamadık.
  • Özellikle Milano'da çok karşılaştık metroda, istasyonda yardım etmeye çalışıp sonra para isteyen insanlar fazlasıyla var, ya da yanınıza gelip birşeyler satmak isteyen. Klasik istanbul taktiklerine alışkınsanız kolaylıkla sıyrılabilirsiniz:)
  • Küçük hediyelikler alıcaksanız eğer(magnet, anahtarlık vs.) fiyatları turistik yerlerde çok pahalı. Diyelim Vatikan'ı gezdiniz ve hemen çıkışta bir şeyler almak istediniz 5 euro, 3 sokak ilerledeniz aynı şeyi 1 euro'ya görebilirsiniz, acı ama gerçek:)
  • Kışın seyahate çıkacaklar yanınıza extra bere, şapka, atkı alın böylelikle her fotoğrafta aynı montunuzla görülmemiş olursunuz, aksesuarların gücü adına.
  • Kaldığımız yerin altında fırının yanında bir vintage dükkan vardı ve gucci, armani, lanvin gibi markaların 2. el çantaları vardı. Fiyatları 45 euro civarıydı ve evet ben almadım. Ve çok pişmanım ve sırf bunun için bi daha gidebilirim:) Ponte Sisto'dan Trastevere'ye geçin, hemen orada arada Politeama sokağı 24 numara! Giderseniz bana da alın lüütttfenn:)
  • Seyahat anıları yazmak baya eğlenceliymiş bunu farkettim yazarken insan bir daha yaşıyor sanki. Ama artık moda dünyasına dönüş yapmanın vaktidir:) xxx

Twitter Updates