cindrellaundertheumbrella@hotmail.com
fransa trip etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
fransa trip etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Eylül 2011 Cumartesi

France Trip : Monaco

Nice'deki 2. sabahımıza denize doğru koşarak başlıyoruz. Tüm sahil şeridi taşlık ama kimse halinden şikayetçi gözükmüyor, biz dışında tabi:) Denize girmesi ayrı, çıkması ayrı dert... Nice'in plajı ve deniziyle yıldızımız barışmıyor biz de Monaco'ya doğru erkenden yola çıkıyoruz. Her 15 dakikada bir Monaco'ya otobüs kalkıyor ve sadece 1 euro. 30-40 dakikada Monaco'ya varıyoruz.

The second day on Nice we wake up and ran to the beach, just in front of the hotel... But the beach was not sand and the rocks were not comfortable :/ After little swimming we set off for Monaco. Lovely luxurious little country with thousands of tourists! The best thing was Marine museum with so many fish kinds and Monte Carlo, where i felt that i'm on Monaco! 



 Fransa seyahatimiz boyunca 5 kattan fazla bina görmemize rağmen Monaco'da her yer apartmanlarla kaplı... Ve beklenildiği üzere limandaki ultra lüks yatlar. Sokaklarda her 3 arabadan 2si Aston Martin gibi yalanlara inanmayın bizzat gördük öyle bir şey yok:)


Sokakları Grace Kelly'nin resimleri süslüyor, hala seviliyor. Cannes'a gittiğimizde öğreniyorum ki Grace Kelly bir film çekimi için geldiği Cannes'da prensle tanışıyor ve masal orada başlıyor.


Monaco'nun 30bin nüfusu o günkü turistlerle 2 katına çıkmıştır herhalde. Turist kafileleri sinir bozucu boyutta. Yerli halk şikayetçi midir diye düşünmeden edemiyoruz.






Monaco'da 2 saatimizi deniz müzesinde geçiriyoruz ve girdiğimize pek mutlu oluyoruz. Kocaman bir akvaryum ve yüzlerce çeşit balık... Kayıp balık Nemo ve ailesi de orada yaşıyor:P





 


Kısa bir süre önce evlenen Monaco prensi Albert ve Charlene'in düğün hikayesi de müzenin bir kısmında sergileniyor. Düğün davetiyelerinden, nikah şekerlerine, Charlene'in Giorgi Armani gelinliği ve prensin damatlığına kadar...


Ve asıl olay mahalline varıyoruz. Monte Carlo Casino! Buraya varınca Monaco'da olduğunuzu anlıyorsunuz. Süper lüks arabalar, etrafta şık bayanlar, moda devlerinin mağazaları ve arp çalınan restoranlar:)


İçeriye girip şöyle bir geziyoruz. Daha ileriye gitmek için ayak bastı parası ödemek gerekiyor. Bahisler kaç bin eurodan açılıyor göremiyoruz:)


Monte Carlo'dan dünya çok da farklı gözükmüyor:P


Monte Carlo'nun yanı başındaki Cafe de Paris buranın en hit mekanı. Yol kenarında bir masa kapmak mümkün olmasa da oturup Monaco'nun tadını çıkarmak lazım. Bunu diyeceğim aklıma gelmezdi ama Monaco'da bile fiyatlar abartı değil.

Monte Carlo'ya giremedim ama yanıbaşındaki casinoda da oynamadan gitmedim. Evet o gün yol paramı verecek kadar kazandım:P


Bundan sonraki durağımız Cannes!

9 Eylül 2011 Cuma

France Trip : Nice, Grasse, Eze

Gece geç saatlerde geldiğimiz Nice'i göremeden, sabah çevredeki bir kaç yeri ziyaret etmeye karar veriyoruz. İlk durak parfüm endüstrisinin doğduğu Grasse! Cannes ya da Nice'e kadar gidip Grasse'a uğramadan dönmek olmaz. Parfüm müzesi ve butik gezilmeye değer... Çiçek kokulu parfümlerden, sabunlardan almadan çıkmanız zaten imkansız. Fiyatları da bildiğimiz parfüm fiyatlarından çok çok ucuz. Sebebi ise kendileri üretip satıyor olmaları ve moda endüstrisinin esiri olmamaları tabiki:)

Chanel'in en meşhur parfümü No:5 'in de Grasse'da yaratıldığını biliyor muydunuz? Coco Chanel, ''Nose'' yani burun diye adlandırılan çok ünlü koku yaratıcısı Ernest Beaux'dan bir koku yaratmasını istiyor. 1'den 5'e kadar ve 20'den 24'e kadar yaratılan koku dizisinden Coco Chanel 5 numaralı olanı seçiyor ve o meşhur No:5 Grasse'ta doğup tüm dünyaya yayılıyor.

We wake up very early on that morning for Grasse! This is where perfume industry has begun. Even Coco Chanel asked Ernest Beaux (''Nose'') to create a scent. He presented her with two series of tests numbered from 1 to 5 and from 20 to 24. Coco Chanel chose number 5, which went on to become the famous Chanel No:5. After that we set off for Eze, the little Medieval village. And beautiful Cap Ferrat! After going back to Nice, we cooked at the hotel and had a really nice dinner. Then it was time for the casino Ruhl! It was my first time on the casino and i loved it! So much fun until i lost everything:) 







Grasse'dan sonra sırada küçük ortaçağ kasabası Eze var. Yol üstünde Cap Ferrat manzarasına hayran kalıp dönüşte oraya da uğramaya karar veriyoruz.


Minik taş evleri, merdivenleri, restoranları ve muhteşem manzarasıyla Eze'yi pek seviyoruz:)




Eze'ye çıkarken tepeden gördüğümüz yarımadaya iniyoruz dönüşte. Artık tüm Fransa sahili için geçerli olan güzel sahil ve yatlarla dolu liman klişesi burada da bozulmuyor:)



Sokaklarda modern sanat heykellerini pek seviyorum.


Artık Nice'e dönüş ve arabamıza veda etme zamanı... 2 gün boyunca bize harika vakit geçirtiyor ama artık ihtiyacımız kalmıyor.

Nice'deki otelimiz sahile çok yakın ve diğer kaldığımız otellerden farklı olarak devremülk kıvamında içerisinde mutfağı ve tabak çanak dahil her türlü ihtiyacımızı giderecek şey var. Biz de bu akşam yemeğini Nice manzaralı balkonumuzda yapmaya karar veriyoruz:) Menü çok zengin:p


Nice'e kadar gidip Casino Ruhl'a gitmeden olmaz! Nice'in en büyük kumarhanesi. İlk başta meraktan girip sonra kendimi iyice rulete kaptırıyorum. Evet o gün şanssız günüm ve kayıpta çıkıyorum casinodan. Ama erkek arkadaşım yüzümü kara çıkarmıyor ve benim kaybettiklerimi de kazanıp casinodan zengin ayrılıyor:P




Nice'in meydanını bu kadar hareketli görünce seviniyoruz. Herkes sokaklarda, meydan cıvıl cıvıl... Yaşayan şehirleri seviyoruz, biz de ayak uyduruyoruz. Ve Nice'te bir akşamı böyle bitiriyoruz. Sonraki gün Monaco masalı...



8 Eylül 2011 Perşembe

Look of the day: St. Tropez

Rahatlığımdan St. Tropez de bile ödün veremedim:)

Tshirt: New Look
Etek / Skirt : River Island
Şapka / Hat : Pieces



7 Eylül 2011 Çarşamba

France Trip : St. Tropez

Sabah erkenden Marsilya'dan ayrılıyoruz. İstikamet Saint Tropez! Yol üstünde Hyeres ve Toulon'a da uğramadan geçmiyoruz. 2 küçük sahil kasabası... Fazla oyalanmadan oralardan ayrılıp St. Tropez'ye geçiyoruz. Yollar dar ve çok virajlı... St. Tropez'nin girişinde kocaman bir Chanel köşkü görünce anlıyoruz ki gelmişiz:)




Önce plaja koşuyoruz. Upuzun bir sahil, masmavi bir deniz... Ufukta süper lüks yatlar. Etrafta beachler ve halk plajları yanyana. Herkese göre bir şeyler var. Bolca üstsüz güneşlenen teyzeler var. Bizdeki gibi fazla abartılı kadınlar yok. Şıklar ama denize makyajlı giren türden değil...




St. Tropez'ye kadar gidip denize girmeden dönüyorum. Onun yerine gözümüze kestirdiğimiz bir yerde keyif yapıyoruz. Fiyatlar çok uçuk olmasa da diğer yerlere göre oldukça pahalı. Bir şişe suya 5,5 euro verdik desem ne demek istediğimi anlarsınız:)


Sonrasında St. Tropez'nin sokaklarını gezmeye koyuluyoruz. Liman yine harika yatlarla dolu. Küçük dar sokaklarında tüm o bildiğimiz markalar kocaman mağazalarıyla karşımıza çıkıyor. Burası küçük bir turist cenneti...







Dönüşte trafiğe takılıyoruz. Günübirlikçiler evlerine dönüyor:)


St. Tropez'ye kadar gidip Port Grimaud'ya uğramadan olmaz. Burası Fransız Venedik'i. Küçük kanallar, köprüler yaratmışlar. Etrafında restoranlar, dükkanlar... Venedik'i gördükten sonra bu yapay Venedik pek tat vermiyor:) Akşam yemeğimizi bu küçük limanda yiyip gece Nice'e yola çıkıyoruz. Yarın Nice ve çevresini geziyoruz. Coco Chanel'in ünlü parfümü No:5'i yarattığı Grasse ve küçük ortaçağ kasabası Eze! Devamı yarına...




Twitter Updates