cindrellaundertheumbrella@hotmail.com

27 Mart 2008 Perşembe

Heather Marks kimdir neyin nesidir?


Geçen gün kuzenimle evde otururken, canı yeterince sıkılmış olucakki benim hevesle okuduğum onun ise burun kıvırdığı dergilerimden birini alıp sayfalarını çevirmeye, resimlerine bakmaya başladı. Dolca&Gabbana reklamına gelince durdu ve bana reklamlardaki modellerden birini gösterip onu çok beğendiğini söyledi. Bense kıyafetlere bakmaktan kızı daha önce farketmemişim bile. Öğreniyorum ki adı 'Heather Marks' 1988 Kanada doğumlu... Yaşı küçük ama kariyeri büyük daha doğrusu uzun, geniş vs. Hakkında biraz daha araştırma yapınca Victoria's Secret defilelerinde rol aldığını, Jimmy Choo, Dolce&Gabbana, Anna Sui, Burberry, Louis Vuitton, Maxmara gibi birçok ünlü markayla çalıştığını ve son olarakta ülkemize gelip Koton 2008 ilkbahar/kış katalog çekimlerinde yer aldığını öğreniyorum( veee vay be diyorum kız küçücük yaşına rağmen neler yapmışş ,bi de güzellik başa bela derlerr yalan vallahi yalann). Hakkında bikaç yazı daha okuduktan sonra beğenilmesini kocaman gözlerine ve doll-like(yani hani bebek gibi kız derler ya öyle işte) oluşuna borçluymuş.

















Jimmy Choo Koton



Dolce&Gabbana'dan bahsedipte Steve Mcqueen tshirtlerine değinmezsem olmaz tabi. Ünlü aktörün resminin yer aldığı tshirtleri ilk giyenler arasında Jessica Alba ve Naomi Campbell var. Bizden ilk kim olucak acaba? Ex ikoncan ablamız Eda mı yoksamm D&G düşkünü Demet mi? Heyecanla bekliyomuyuz? Hayır tabikiii...

26 Mart 2008 Çarşamba

SaVe tHe CheeRleAder!




Güzel Türkçemizi korumak adına önceki yazılarımda kullandığım edebi lisana bi son vermeye karar verdim. Yazıları okudukça sanki onları ben yazmamış gibi hissetmeye başladım. Geleceğim edeceğim yapacağım bla bla blaaaa... Yok bırakıyorum artıkk gelcem etcem yapcammm yanii... Kendimden ödün vermiycem asimile olmıycam. Bu aslında dip not olmalıydı ama başa koydum ki okumadan önce bilin neler düşündüğümü... Ruhumu daraltan bu yükü attığıma göre bugünkü konumuza gelebiliriz.





Heroes dizisi sezona veda etmiş olmasına rağmen oyuncuları hergün gözümüze farklı farklı fotoraflarıyla sokulmakta, hayatımızdan çıkamamakta... Buaralar sıkça fotoğraflarıyla karşılaştığım 'Hayden Panettiere' ( soyadına 3 kere bakmam gerekti doğrumu yazdım yanlışmı diyee evet doğru yazdım) i kıskanıyorum. Evet kız daha 19 yaşında ( valla ona da baktım cidden 1989 doğumlu) olmasına rağmen gözalıcı bi güzellik, şan, şöhret, para , yakışıklı sevgili ( diziden tanıdığımız Milo Ventimiglia namı diğer Peter Petrelli) kıskanmıyalım da napalım ; maşallah diyelim tü tü tüü....





Bi başka kıskandığımız konuda tabiki kıyafetleri... Stilisti varmıdır bilemiycem ama kız ne giyse yakıştırıyor. Gerçi benimde o kadar param olsa modacılar beni giydirmek için savaş verse bana da yakışırdı herhalde( hemen bi çekememezlik dediğinizi duyar gibiyim ama haksızmıyım=) Sol tarafta görmüş olduğunuz resme hanginiz hasetle bakmamakta ki??=)






Kaşları ve saç rengi ise çok başarılı diyorum başka da bişi demiyorum.










Tamam vazgeçtim son bişey daha diyorum. Demekle kalmıyorum resim de koyuyorum. İşte cheerleaderımızın verdiği talihsiz pozlardan biri... Kim aklına girmişse yazık olmuşş küçüklüğüne veriyoruz ve olur böyle şeyler üzülme diyorusss!




25 Mart 2008 Salı

Singing in the rain...




Yağmurlu günlerde sokağa çıkmayı oldum olası sevmem. Nemden saçlar kabarır, paçalar ıslanır, şemsiyeyle yürümek eziyet verir(bir de açıp kapaması var tabi ondan ayrı bir nefret ediyorum) ve en önemlisi trafik felç olur 1 saatte gideceğiniz yere 2 saatte varırsınız, vardığınızda ise zaten hiç varmamış olmayı dilersiniz. Yağmurda yapılıcak en güzel şey kapıcan kahveni geçicen camın önüne alıcan eline dergini, kitabını..vs keyif yapacaksın başka türlü geçmez gün.



Masaüstü gadget hava durumum 12 dereceyi gösteriyor ve havanın yağmurlu olduğunu daha iyi kavrayabileyim diye resimle anlatıyor. Gadget'a inanmayıp camdan bakmam gerekiyor. Bakıyorum yerler ıslak ama yağmur durmuş. En sevdiğim hava durumcusu(böyle bi kavram var mı yoksa ben mi uydurdum?!?)Bünyamin edasıyla havanın aralıklarla yağışlı olduğunu şıp diye anlıyorum. Okeyto diyorum bana uyar, barajlarımız dolsun ,toprak nefes alsın suya doysun ben de oturayım evimde herkes mutlu ben mutlu( Lerzan da mutlu tabi... evet kötüydü farkettim yağmurdan olsa gerenk).



Elimdeki dergiyi karıştırırken Chloe'nin odessa lambskin multicolor çantasını çok beğendim beğenmekle kalmadım bayıldım ve çanta bana direk Prada'nın multicolor çantasını çağrıştırdı. Hangisini daha çok beğendim derseniz ben tercihimi Chloe'den yana kullanıyorum. Chloe 2.665$lık fiyatı Prada'nınkini neredeyse ikiye katlasa da yinede Chloe Chloe Chloe diyorum.




Seamless Bottega Veneta tote beni benden almakla kalmadı kalbimi de çaldı. 3540$ fiyatıyla benim için hayal olmaktan öteye geçemese de hayali bile güzel( yalan tabiki hayali bile nasıl güzel olabilir ki olsa da koluma takıp gezsem diye ağlıyorum burda!!!)


24 Mart 2008 Pazartesi

Legen...wait 4 it... dary



Bu aralar beni tek güldürebilen insan Barney Stinson desem yanlış olmaz herhalde. O da kim demiyorsunuzdur umarım. Yoksa yoksa siz hala How i met your mother seyretmiyormusunuz? (hiiiiiii çok çok ayıp utanın). 3üncü sezonunda da tüm heyecanıyla devam ediyor. Ama sanırım diziyi izleyenlerin ortak düşüncesi Barneysiz bu dizi olmazmış(= Hiç üstünden çıkarmadığı takım elbisesiyle erkeklere takım elbiseyi sevdirmiş ve kız tavlamak için gerek şart olduğunu göstermiştir. Kendisiyle özdeşleşen Legendary ve awesome sözcükleri lügatımızda yerini almıştır. Barneyi takım elbisesiz görüp suit up demek istiyorum kendisine ve beraber legendary kelimesini tamamlamak tabi(=


13 Mart 2008 Perşembe

Sevdik , Sevdalandık , Bu Tasarımlara Bayıldık










Bu koltuğa görür görmez vuruldum, bayıldım ve bittim. Çok yaratıcı ve çok zekice tasarlanmış. Ne güzel olurdu böyle bi koltuğum olsa, oturduğum yerden tüm kitaplarıma ulaşsam, hepsi bir kol mesafesinde dursa...








Peçetelerin bu kadar zarif durabileceğini hiç tahmin etmemiştim ta ki bu balerin peçeteliği görene kadar. Peçetelikten de sanat eseri olur mu canım demeyin alın bakın ne güzel tasarlamışlar. Bende istiyorum ,bende istiyorum.








Bilgisayara takınca kafası içeri kaçmış gibi duran ayıcık usb kabı çok şirin(= usb teddy bearınız heryere sizinle gelsin, yüzünüzü gülümsetsin, bilgisayar başında geçen zamanınızda size eşlik etsin. Bana da eşlik eder mi acaba? Bakarsın yemeğe bile çıkarız(=

9 Mart 2008 Pazar

pushing (up) daisies


Buaralar izlemekten müthis keyif aldığım bir dizim var artık: pushing daisies... Her izlediğimde sanki mutluluk hormonu salgılatıyormuşcasına yüzümden gülümseme eksik olmuyor , kalbimi sıcacık bi his kaplıyor. Dizi masal tadında rengarenk bi dünyada geçiyor... Birbirine deli gibi aşık ama asla dokunamayan Ned ve Chuck'ın hikayesi bu... Aşkları bir bakışta bir gülümsemede gizli... Dokunmadan da aşk olur mu demeden önce mutlaka izlenmesi gereken bi dizi. Israrla her bölüm sonunda 'hadi dokunsunlar ama kavuşsunlar, öpüşsünler' dememe yol açan dizi. İmkansız aşk yoktur cümlesini temel almışlar sanki. İyi de yapmışlar... Prison break ve heroestan sonra romantik bişeyler izlemek bünyeme iyi geldi(= Aşk lazım aşk...Herkese... Bana da tabii(=

Ps. pushing up daisies inglizce ölü ve mezardaki anlamına geliyormuş öğrenmiş olduk.

6 Mart 2008 Perşembe

Saçlarım kısa aklım uzun


Bi kaç ay önce yıllardır uzattığım saçlarımı kestirme kararı almış ve fazla düşünmeksizin gidip kestirmiştim. Victoria Beckhamın İstanbul ayağı ya da Rihannanın kız kardeşimi desem o tarz bi model kestirdim işte... Yüzüme de yakıştı her gören de beğendi ama gel gelelim ben aradan geçen 2 aydan sonra pişman olmaya bşladım. Yaz geldi herkes upuzun saçlarını omuzlarına salıyorken ben ensem açık bir şekilde gezmekten pek memnun değilim... Bende hep dümdüz kullandığım saçlarımda bir yeniliğe gitmeye karar verdim ve uzun araştırmalarım sonucunda Cameron Diazın saç modelini gördüm ve bayıldım. Kısa saçlarına verilen hafif dalgalar yüzüne çok yakışmış. Bana da yakışır mı deneyip görmek lazım ve uzun saçlı kızları kıskandırmam lazım... Mission possible başlasın(=

4 Mart 2008 Salı

Bim Bam Bom artık benim de bir blogum var


4 mart 2008 tarihteki yerini almak üzere. Niye mi? Çünkü blogumu oluşturdum ve ilk yazımı yazıyorum. Buaralar bloglara iyice sardım. Daldan dala misali bloglar arasında gezinmekten yorgun düşmüşken bir aydınlanma hissetim çevremde... Bir düşünce bir fikir aydınlığıydı bu. İşte dedim işte bu benim de bir blogum olmalı. Peki adı ne olucaktı blogumun ya da konusu? Ne hakkında yazıcaktım?

İsim konusunda cindrella under the umbrellada karar kıldım. Çok sevimli ve kafiyeli olduğunu düşündüm(Yoksa sadece bana mı öyle geliyor?!!). Ne hakkında yazıcağıma gelince; sanırım önce havadan sudan başlıyacağım sonra rüzgar ne tarafa götürürse...


  • bir çorba kaşığı moda

  • bir kahve fincanı hayata dair

  • bir yemek hayallerim, düşlerim

  • 150 gr diziler, filmler ve fotoğraflar

  • 4 çay kaşığı da zamanımı ve sevgimi koymayı düşündüm şimdi iyi de yaptım(=

Twitter Updates